9 Ağustos 2010 Pazartesi

Şiş yok mu şiiiiş?

Yaz günü kol kırığı hakikaten çekilir dert değilmiş...
Bütün dünyayı kavuran sıcaklar yetmez gibi bir de önce dirseğe kadar pamuk,üzerine alçıya batırılmış sargı bezi dolanınca,insan kendinden geçiyor.Kendimi sık sık koluma küfrederken buluyorum,sanki zavallı kendi kendine kırılmış gibi...

Ama faydalı keşiflere de yol açmıyor değil bu durum.Yok yok,sakın ''engelli insanların neler hissettiğini anladım,artık onlara karşı daha anlayışlı davranacağım'' gibi geyiklere gireceğimi düşünmeyin.Bunu anlamak için kolunu bacağını kırması gerekenlerden değilim çok şükür...

Benimkiler daha şahsi keşifler...

Mesela 40'ımdan sonra el-bacak koordinasyonunun önemini anladım.Tek elle birşey yapmak pek mümkün olmadığı için şişe açmak,lap-top'un kapağını kaldırmak gibi işlerde artık en büyük yardımcım bacaklarım.

Da...

Yine de çok abartmamak gerekiyor sanırım.İmkan varsa yakındaki birilerinden yardım almak en iyisi.

Sıcaklara bağlı olarak artan su tüketimi nedeniyle evimize su getiren Hasan'la daha sık görüşür olduk bu aralar.Neredeyse iki günde bir kapıda,elindeki damacanasıyla...Bu öğleden sonra da geldi.Suyu bırakırken kaçınılmaz olarak kırık üzerine uzunca bir sohbet yaptık,daha doğrusu Hasan'ın bu konuda hazırladığı ve dağarcığında ''ihtiyaç halinde kullan'' etiketiyle sakladığı monologda konuk oyuncu olarak yer aldım...

''Bak abi bi kere mutlaka kelleye paçaya yumulacaksın.Sakadat şart!Sonra elini mutlaka boynuna kadar yüksekte tutacaksın.Bir de arada çiğnenmiş ekmek koy üzerine''

Ben daha ''oğlum alçının üzerinden ne işe yarayacak çiğnenmiş ekmek'' diye soramadan, ''dur ya,onu kırılır kırılmaz yapacaktın,geçti artık'' deyiverdi.Hasan'a sakadatı sevdiğimi ama kolestrol yüzünden çok yiyemediğimi ve elimi boynuma kadar yüksek bir yerde tutup kafadanbacaklı gibi gezemeyeceğimi ise hiç anlatamadım.Bizimki uzattığım paranın üzerini vermek için aranırken birden demir paraları koyduğu cüzdanı,boş damacanalarla birlikte asansörde unuttuğunu hatırladı ve fırladı...

Kendi kendime bir yandan ''ortopedist su dağıtımcısı'' Hasan'a gülerken,bir yandan da kapağındaki naylonu sökmek için damacanayı bacaklarımın arasına sıkıştırdım.Uzunca bir uğraştan sonra kopartabildim alçak naylonu.Ama sıradaki işlem daha da zordu,bu kez naylon kapak kopartılmak üzere beni bekliyordu...

Kapağın yanındaki halka çekerken elimde kaldı ama artık izzet-i nefis mücadelesine dönen bu savaşta geri çekilmek yoktu.Yırtılan yeri sağlam elimle yakalayıp naylonu yırtmak için çekiştirmeye başladım.Aşşağılık kapak sanki ''sakatsın işte,direnme,kabul et, nıaaaaahhhhahhhhaaa''diye Erol Taş kahkahaları atarken iyice kendimi kaybettim ve dizlerimin arasındaki damacanaya eğilip,hırsla ileri geri sallamaya giriştim...

Mücadele ne kadar sürdü bilmiyorum ama Hasan'ın ''abi'' diyen sesiyle dönüp arkama baktığımda,yan komşumuzun eşiyle birlikte beni izliyorlardı.Arkadan gördükleri manzaranın,damacananın üzerine abanmış,kan-ter içinde ileri geri hareket eden yarı çıplak bir adam olduğunu söylersem sanırım ortamdaki dehşeti anlatmaya yeter!

Kolumun kırıldığına mı,acayip ağrıdığına mı yoksa apartmanda artık ''damacanayla ilişkiye girmeye çalışan sapık'' gibi görüleceğime mi yanayım bilmiyorum.

Tek bildiğim alçının altındaki iğrenç kaşıntının yine başladığı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder