Gazetecinin tatilinden ne olacak ki?
Bu kadar işte,4 gün,eline de çok yüzüne de...
Ama...
Mesleki deformasyon sonucu 4 günde epeyce gözlem yaptım istemeden...
Güney,Rus kaynıyor,bu kesin.
De...
Türklerin Ruslara yönelik tavırları çok komik,hele Türk kadınlarının.Benim de birinci elden-sevgili eşim sayesinde- gözlem yapma şansım oldu.
Allah var,Türk kadınları Rus kızlarının güzelliğinin hakkını veriyor,inkar yok!Ancak,arkasından karımın "yaşlanınca çok çirkinleşiyorlar" sözü gelince bir anda kendimi Ali Tezel'le evli gibi hissettim.Sana ne yahu?Sanırsın ki Rus teyzenin SSK primini bizimki yatırıyor,kadının yaşlılığını anlatmaya başladı bir anda...
Haaa....
Doğruya doğru...
Otel içinde bikiniyle gezen teyzenin,en az 1000 yaşında olduğu,muhtemelen 1958'de KGB'den yaş haddi nedeniyle emeklilik hakkı kazandığı,hatta daha sonra öldüğü,kurum bahçesinde kendisi için bir tören düzenlendiği ama saygıdan dolayı defin işleminin ertelendiği daha ilk bakışta anlaşılıyor...
Bu arada "bikini" dediysem lafın gelişi...
Yoksa,üzerindeki "şey" dikim amacından çooook uzakta.
Bir defa bikini dediğim şeyin alt parçası,üstünde yer alan ve geçen yüzyılın ilk yarısında "göğüs" olduğu belli olan şeylerin altında kaldığından görünmüyor,dolayısıyla biz "tek parça" olarak düşünebiliriz...
Sonra üstteki parça da sürekli olarak "ben bunun için dikilmedim ki,vinç dediğin çelikten yapılır" diye bağırıyor.
Neyse canım,bize ne?
Ben zaten tatil boyunca,"tatildeki Türk'ü Rus'tan ayıran nedir"sorusunun yanıtını aradım.
Ciddi farklar var aslında ilk bakışta ortaya dökülen.
Ancak en ciddi fark,bizimkilerin toplu hareketten hoşlanması...Rusların hepsi tatili bireysel dinlenme anlamında alırken bizim Türklerde sanırım 82 Anayasası'ndan kaynaklanan "hak yoktur ödev vardır,o nedenle dinleneceksem bile birşeyler yaparak faydalı olmalıyım" öğretisi hakim...
Çok açık olmadı değil mi?
Bir örnekle açıklayayım o zaman(Türk'üm ben,bunu da yapamazsam cümle içinde kullanırım)
Şöyle ki...
Gittiğimiz her yerde yan yana düştüğümüz -ki bu ilâhi bir kurgu mudur,tasadüf mü anlamadım- bir ailenin reisi-elbette evin annesinden bahsediyorum-sürekli olarak "Ahmet şunu alalım,Ahmet bunun resmini çekelim,Ahmet sırtımıza yağ sürelim,Ahmet kızlara yiyecek bir şeyler alalım"deyip durdu.Burada adı geçen Ahmet'in yasal kurguda evin reisi olduğunu ama pratikte görevinin "ofisboyluktan" öteye geçmediğini,cümlelerde kullanılan çoğul durumun aslında "eşşek değilsin herhalde sen yapacaksın,hala mal gibi oturuyorsun" anlamına geldiğini sanırım açıklamaya gerek yoktur!
Bütün bir yılın,hatta yılların yorgunluğu yüzünden okunan Ahmet Bey'in de cümlelerden doğru anlamı rahatça çıkartarak,talimatları yerine getirdiğini hatta eşini memnun etmek için eklemeler yaptığını da belirtmeliyim.Örneğin "Ahmet bu akşam biraz serin mi ne?Üşümeyelim" sözü üzerine hızla harekete geçen Ahmet'in,kızlarına ve sebeb-i hilkâti Kösem Sultan'a göz açıp kapatana kadar üç adet şal bulduğunu görünce aptallaştım...
Üstelik bu kadar da değildi...
Belindeki (80'lerin en iğrenç icatlarından) free-bag'ini sallayarak gelen Ahmet şalların dışında bir bardak da çay taşıyordu elinde.Tabii ki ödülünü aldı bu ince davranışın.Kösem Sultan "Ahmeeet, kalbimi okudun vallahi"deyince bizim Ahmet,zafer kazanmış Napolyon edasına bürünüverdi...
Bu arada free-bag demişken...
"Herşey dahil" sistemli tatile gelen Ahmet neden belinde o abuk çantayla dolaşıyor bir türlü anlamadım.Öyle ya,zaten herşeyin parasını ödemişsin peşinen, neye ihtiyacın olabilir ki?
Bilmiyorum ama galiba tatile herşey dahildi de Ahmet herşeye dahil değildi.Bu yüzden de her an "biz" için "ben" olarak çaba göstermek zorunda olan Ahmet,tramvay biletçisi gibi gezdi durdu günlerce...
Amaaaan,öyle ya da böyle...
4 gün de olsa iyi geldi vallahi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder