25 Mart 2011 Cuma

Düşüncenin düşmanları...

Benden 4 yaş büyük ağabeyimin gözlerinin dolduğunu çok iyi hatırlıyorum.
Hatta en net O'nu hatırlıyorum desem sanırım yanlış olmaz...

Çocukluğumuzda büyük bir mutlulukla girdiğimiz,mis gibi yanık odun kokan sıcacık banyomuzdaydık.Büyük ihtimalle şimdilerde kimsenin bilmediği,kendi oğluma anlatsam fantastik bir uzay aracı gibi gelecek bakır banyo kazanımızın önündeydik.

Ağabeyim,büyük bir aceleyle elindeki gazete sayfasından biraz küçük kağıtları parçalayıp kazana atıyordu.Ateş o kadar büyümüştü ki biraz da korktuğumu hatırlıyorum.Yine de buraya kadar normalin çok dışında bir durum yaşanmıyordu.Banyo kazanımız yanacak,neşe içinde sırayla yıkanacağız sanıyordum çünkü.

Kağıtlar bittikten sonra alışılmamış bölüm başladı.Ağabeyim elinde kitaplarla girdi banyoya ve parçalamadan atmaya başladı hepsini.Bunu yaparken de bir önce attığının yandığından iyice emin olmaya çalışıyordu.O yanar yanmaz hemen sıradakini atıveriyordu.

Kazana attığı kitapları tanıyordum gerçi ama anlam verememiştim."Benim Üniversitelerim", "Kan Konuşmaz","İnsan Nasıl İnsan Oldu" hatırlayabildiklerim...Bana okumayı öğreten,her fırsatta kitap alan,ısrarla kitapları sevdirmeye çalışan ağabeyimin neden onları yaktığına anlam veremiyor ama sormaya da çekiniyordum.Dedim ya gözleri doluydu çünkü.Hayatta çok az ağlarken gördüğüm,hatta ağlamamak için kendi kendine kurallar koyduğunu bildiğim ağabeyimin,gözünden düştü düşecek iki damla yaşla mücadelesini büyük bir tedirginlikle izliyordum.

Elindeki kitaplar bittiği zaman büyük bir telaşla kalkıp,ikimizin birlikte kaldığı odaya koştu.Göz açıp kapatıncaya kadar geri döndüğünde elindeki posteri gördüm ve dehşete düştüm.Kendi yatağının yanındaki duvara astığı ve benim her gece uyumadan mutlaka bir kez okuduğum posteri kazana yaklaştırdı.Bilmiyorum belki bugün bana öyle geliyor ama atmadan önce ciddi bir tereddüt yaşadığını gördüm.Hatta biraz zorlasam,o düşmesin diye mücadele ettiği damlalardan birinin süzüldüğünü bile söyleyebilirim...

Bütün cesaretimi toplayarak neden kitapları yaktığını sorduğumda,yutkunarak,"Çünkü onları yasakladılar,eğer evimizde bulurlarsa hapse atarlar bizi"dedi...

Kitabın yasaklanması,hele hele hapse atılmaya gerekçe olması 10 yaşında bir çocuk için anlaması güç bir durum tabii.Ama 14 yaşında bir çocuğun kitaplarını yakmak zorunda kalması çok daha büyük travma!

Yine de sormadan edemedim:
"Peki posteri niye yaktın"
"Üzerinde yazan sözler tehlikeliymiş"dedi ağabeyim sesi titreyerek...

Bugün bile çok net hatırlıyorum bana en çok şaşkınlık veren şey bu olmuştu.Poster çoktan tutuşmuştu ve üzerinden 30 sene geçtikten sonra bile hafızamdan çıkmayan,paltosuna sıkı sıkı sarınmış,iki yanı ağaçlıklı bir yolda yürüyen o kıvırcık saçlı adamın resmi, altında yazan 4 satır yazıyla yok olmaya başlamıştı:

"Sana düşman bana düşman,
Düşünen insana düşman.
Vatan ki bu insanların evidir,
Sevgilim O'nlar vatana düşman"